Anlamadan
bilmek ve/veya anlamadan okumak. Örneğin bazı öğrenciler sınavda anlamadığı
hâlde doğru cevaplar verebiliyorlar, çünkü ne yazık ki anlayarak çalışmak
yerine anlamadan okumayı, yani ezberlemeyi tercih ediyorlar. Hatta anlamadan
bilerek mezun da olabildikleri için mezuniyet sonrasında derslerde
öğrendiklerine (!) dair akıllarında kalan hiçbir şey olmayabiliyor. Sınav
haftasında gözlemlediğim de tam olarak buydu. Notunu öğrenmek için yanıma gelen
öğrenciye sınavdaki soruların aynılarını sözlü olarak sorduğumda herhangi bir
cevap verememişti. Oysaki sınavda tüm soruların doğru cevaplarını bilerek (!)
işaretlemişti. Yani öğrenci, sorulanlar hakkında en ufak bir yorumu ya da bilgisi
olmamasına rağmen soruları ya da konuları ezberleyerek sınava girmiş ve
soruları anlamadan bilerek sınavı geçmişti. Tam da bu noktada aklıma Çin odası
argümanı ve semantik-sentaks kavramları arasındaki ilişki sorunsalı geldi. Peki
nedir bu Çin odası argümanı ve semantik-sentaks kavramları?
Çin
odası argümanından bahsetmeden önce Turing testine değinmek gerekir. Zira söz
konusu argüman, Turing testine ismini veren Alan Turing’in önermesine karşı
çıkar. Matematikçi ve filozof Alan Turing, bilgisayarların doğal dil kullanımı
sonucunda karşısındaki insan tarafından kolaylıkla bir insandan ayırt
edilemeyeceğini düşünerek söz konusu testi geliştirir. Eğer bilgisayar Turing
testinden başarılı olursa, yani bir insandan ayırt edilemezse bu durum Turing’e
göre bilgisayarın “zeki” olduğunun bir kanıtıdır. Öte yandan felsefeci John
Searle ise zeka sahibi olmanın, sadece “bilinçli” varlıklarla sınırlı olduğunu
düşünür. Searle, bilgisayar Turing testinden geçse bile bilgisayarın gerçekten “düşünmediğini”
ve düşünmek için testi geçmekten daha fazlasının gerekli olduğunu ifade eder. Özetle
Alan Turing’e göre bilgisayarın Turing testinden geçmesi, onun “zeki” olduğunun
bir göstergesiyken John Searle’ye göre bilgisayarların testi geçmesi bilinçli
olduklarının bir göstergesi olmamakta, makineler (bilgisayarlar) ancak bir
bilince sahip oldukları zaman insanın yerini alabilmektedir. Bu düşüncesinden
hareketle Searle, süper bilgisayarlar ile tost makineleri arasında her ikisinin
de bilinçli olmamaları sebebiyle herhangi bir fark görmemektedir.
Searle,
Turing’in bilgisayarların zeki olduğu argümanına karşı çıkarak onların sadece
bazı davranışları kopyalayıp birtakım işlemler sonucunda bunları uyguladığını
öne sürer ve bunu Çin odası argümanıyla göstermeye çalışır:
Çin
odası argümanı tıpkı Schrödinger’in kedisi gibi bir düşünce deneyidir. Deneyde kapalı
bir oda içindeki bir kişiye dışarıdan Çince mesajlar geldiği farz edilir. Odadaki
kişi Çince bilmemektedir; fakat Çince soru-cevap kılavuzuna bakarak (yani Çince
karakterleri kılavuzdaki karakterlerle eşleştirerek) mesajlara karşılık verir. Odadaki
kişi Çince bilmemesi sebebiyle mesajları anlamasa da kılavuz yardımıyla
mesajlara uygun karşılıklar verir. Bu noktada Searle, odadaki Çince bilmeyen
kişi ile Turing testini geçen bilgisayarı birbirine benzetir. Her ikisi de
gelen mesajların anlamını bilmese de uygun çıktılar üretebilir.
![]() |
Çin odası argümanını ifade eden deneyin böyle bir tasarımı olduğu düşünülebilir. |
Searle,
düşünce deneyindeki kişinin ya da Turing testinden geçen bilgisayarın ürettiği “uygun
çıktıları” sentaks kavramı ile açıklar. Sentaks (sözdizim) tek başına anlam,
yani semantik için yeterli değildir. Turing testinden geçen bilgisayar ya da
Çin odası deneyindeki kişi sentaks üretip mesaja uygun karşılıklar vermiş olsa
da mesajın içeriğini anlamamaktadır. Yani bilgisayar da deneydeki kişi de
anlamadan bilmektedir. Tıpkı yazının başında bahsettiğim ve sınavdaki tüm
soruları anlamadan bilerek sınavı geçen öğrenci gibi. Dolayısıyla Searle’ye
göre makineler (bilgisayarlar) akıllı değildir. Onların yaptıkları sentaks
(sözdizim) üretip mesajlara uygun karşılıklar vermekten başka bir şey değildir.
Burada semantikten (anlam) bahsedilemez. Zira sentaks ve semantik aynı şey
değildir. Bunu yıllar boyunca eğitimi alınmasına rağmen bir türlü tam anlamıyla
öğrenilemeyen (!) İngilizce ile ilişkilendirebiliriz. Eğitim hayatı boyunca
gereksiz yere İngilizce gramere, yani sentaksa boğulan öğrenci, kelimelerin
anlamından, yani semantikten bihaber olduğu için okuduğundan bir şey anlamasa
da sentaks kullanarak İngilizce sorulara uygun karşılıklar üretebilir. Bu öğrencinin
de yazının başındaki öğrenciden bir farkı yoktur. Her ikisi de ne yazık ki bir
bilince sahip olmalarına rağmen makinalaşmayı tercih ederek anlamadan bilenler
kervanına katılmıştır. Acaba makinalaşmak mı istemişlerdir?
Trrrrum trrrum trrrum!
Trak tiki tak!
Makinalaşmak istiyorum!
Beynimden, etimden,
iskeletimden geliyor bu!
…
Anlamadan
bilen öğrencinin bendeki çağrışımları Çin odası argümanından başlayıp Nazım
Hikmet’in Makinalaşmak adlı şiiriyle son bulurken sizin hangi argümana daha yakın
olduğunuzu bilmek isterim:
a.Turing
bence haklı. Bilgisayar, testi geçiyorsa zekidir.
b.
Searle haklı. Bilgisayarın testi geçmesi onun bilinçli olduğunu göstermez.
Bilgisayarın yaptığı sadece sentaks üretmektir, bu ise anlamdan yoksundur.
c.
Bir fikrim yok.
d.
Makinalaşmak istiyorum.
e.
Ben çoktan makinalaşmışım.
f.
Atın beni denizlere, yalan dünya size kalsın.
g.
Hiçbiri