Yine bir çağrışımlar dünyası içine daldım ve ortaya böyle bir yazı çıktı. Nasıl mı? Sınav kâğıtlarını okurken kimi zaman boş bir sınav kâğıdına (ne yazık ki=/) kimi zaman da yazılanı anlayabilmek için epey çaba sarf ettiğim çok değişik (yani Woynich el yazmasına pabucunu ters giydirir derecede=)) yazı stillerinden oluşmuş metinlere denk geldim. Bu metinlerin bazılarının içeriği ise soruyla uzaktan yakından alakası olmayan “uydurulmuş” cevaplardan ibaretti. Dolayısıyla bomboştu. Boş sınav kâğıtları beni üstat Tolkien’e götürdü. Zira sınav kâğıtlarını okuduğu sırada boş bir kâğıda denk gelen Tolkien bu kâğıdın üstüne, “Topraktaki bir oyukta bir hobbit yaşardı,” cümlesini yazarak dünyadaki en güzel fantastik evrenin yaratılmasında ilk adımı atmıştı. Tolkien sadece dünyanın en güzel fantastik evrenini yaratmakla kalmamış, bu evrenin mitolojisini, tarihini hatta dillerini de yaratmıştı. Öte yandan kendi evrenime dönecek olursam, az önce bahsettiğim epey değişik yazı stillerinden (bitişik, eğik, bir hâyli kargacık burgacık) ve “uyduruk” içeriklerden oluşan metinleri gördüğümde acaba bu farklı bir dil olabilir mi? diye düşünmeden edemediğimi söylersem hiç de abartmış sayılmam. Dolayısıyla çağrışımlarımdan yola çıkarak vardığım nokta, yeni yılın ilk yazısı olan bu yazımın konusu oldu: Uydurma diller!
Uydurma diller denildiği zaman çoğu kişinin aklına Yüzüklerin Efendisi
evrenindeki Elfçe, Taht Oyunları evrenindeki Dothraki, Uzay Yolu evrenindeki
Klingon, Cthulhu evrenindeki Cthuvian ya da Harry Potter evrenindeki yılandili
(parseltongue) gibi diller gelebilir. Hatta bu kurgusal dilleri öğrenmek için
epey çaba harcayanlar ve bu dilleri öğrenmek isteyen kişilerce oluşturulmuş
enstitüler bile var. Benim favorim her zaman Tolkien ve Lovecraft olduğundan
onlar tarafından yaratılmış Elfçe ve Cthuvian dilini öğrenmek için lise yıllarımda
epey çaba harcadığımı söyleyebilirim=) Tabii sonrasında kendi evrenimin
zorunlulukları geldi çattı ve bu evrenin lingua
francası olan İngilizce aynı zamanda bu evrende Sauron’un Gözü’ne dönüştü (bir not: aslında Tolkien gibi ben de
alegoriden pek hoşlanmam ama İngilizcenin tüm dünyayı ele geçirmesi bende
nedense Sauron’un Gözü’nü çağrıştırıyor=) (bir not daha: Yüzüklerin Efendisi
film serisinde gösterilen Sauron’un Gözü tamamıyla Peter Jackson’un
yorumlaması, onun hayal ürünüdür. Bu alegori Yüzüklerin Efendisi kitaplarında
geçmez. Zaten Tolkien alegoriden hoşlanmadığını Yüzüklerin Efendisi’nin 1966
tarihli yeniden basımı için kaleme aldığı ön sözde belirtiyor, neyse tüm bunlar
başka bir yazının konusu…)
Uydurma diller sadece fantastik evrenlerdeki kurgusal dillerden ibaret
değil. Kimi zaman konuşulanı bir başkasından gizlemek hatta sadece eğlenmek
amacıyla oluşturulmuş belirli kurallardan doğan uydurma diller de mevcut.
Örneğin Domuz Latincesi (Pig Latin) bunlardan biri. Domuz Latincesinin örnekleri
taa 1600’lü yılların İngilizcesine dayanıyor. İngilizce bir kelimenin ilk ünsüz
harfini ya da ünsüz harf grubunu kelimenin sonuna taşıdıktan sonra oluşan
kelimeye genellikle “-ay” eki ekleyip yeni bir kelime türeterek Domuz
Latincesine katkıda bulunabilirsiniz. Kelime ünlü harf ile başladığında ise
yapmanız gereken kelimenin sonuna “-yay” eki eklemek. Örneğin Domuz
Latincesinin İngilizce karşılığı olan Pig
Latin ifadesini Domuz Latincesine çevirmek istediğimiz zaman İgpay Atinlay gibi bir ifade elde etmiş
oluruz. Zaten Pig Latin tam da bu sebepten İgpay Atinlay olarak da bilinir. Peki,
bu uydurma dile neden Domuz Latincesi denmiş? O dönemlerde zeki görünmek için
cümle içine bolca Latince kelime sıkıştıran kişilerle alay etmek için
Latincenin bir parodisi olarak bu dil türetilmiş. Demek ki insanoğlu hiç
değişmiyor. Günümüzde de zeki, bilgili ya da kültürlü görünmek için cümle içine
bolca yabancı sözcük (Latince, İngilizce, Fransızca, Arapça, Farsça vb.)
sıkıştırarak güzel Türkçemizin zengin sözcük hazinesinden yararlanmayıp
Türkçeyi katleden kişiler azımsanmayacak sayıda=/ O zaman Domuz Laticesini
kullanarak onlara Sherlock izleyenlerin de hatırlayabileceği şu sözlerle
seslenmek istiyorum:
Ou’reyay ustjay owingshay offyay!
Kendi evrenimizde Domuz Latincesi veya İgpay Atinlay gibi eğlence amaçlı
olmayıp ciddi amaçlarla oluşturulan diller de var. Kelime olarak “umut eden”
anlamına gelen Esperanto, bunlardan en ünlüsü. Bir göz doktoru olan Zamenhof
tarafından 1887 yılında oluşturulan Esperanto, büyük ölçüde Avrupa dillerine
dayanıyor. Zamenhof Esperantoyu oluşturarak öğrenmesi kolay evrensel bir dil
yaratıp dünyada barışı ve kültürel birliği sağlamaya çalışmıştı. Esperanto her
ne kadar amaçlanan bir noktada olmasa da günümüzde iki milyon aktif kullanıcı
sayısına sahip uydurma bir dil olma özelliğinde.
Teknolojik ve kültürel değişimler sonucunda yeni kavramlar ortaya
çıktığında dilde bu kavramları karşılayacak mevcut bir sözcük yoksa yeni
kelimeler türetme ihtiyacı doğar. İşte bu ihtiyaçlar doğrultusunda yeni kelime
türetme, neolojizm olarak ifade
edilir. Dil yaşayan bir varlık olduğundan neolojizme çabucak kucak açar.
Neolojizm sonucunda türetilen bazı yeni kelimeler çabucak benimsenip dilde
tutunur. Bazıları ise kullanılmaya kullanılmaya yok olur. Dolayısıyla neolojizm
de bir kelime türetme olduğundan aynı zamanda uydurma dil kapsamına girip bu
yazının konusu altında değerlendirilebilir.
Teknolojik ve kültürel gelişmelerin bir sonucu olarak günümüzde pek çok neolojizm
örnekleri görmek mümkün. Örneğin selfie, blog, blogosfer (blog dünyası),
tweetosfer (X dünyası), emoji, podcast, zoom, influencer bunlardan sadece
birkaçı. Çoğunluğu dijital dünyayla ilişkili olan söz konusu neolojizm
örneklerini yaratıcı ve kullanışlı bir Türkçe ile Türkçeleştirerek dilimize
kazandırmak bence asıl önemli olanı. Hem de İngilizce yine Sauron’un Gözüne
dönüşüp dilimizi tümden ele geçirmeden…
Öte yandan farklı tasarımları sebebiyle mevcut isimlerle ifade edilemeyen
bazı ürünler de neolojizmi tetikleyebiliyor. Bunun en güzel örneklerinden biri
bence spork. İngilizcede kaşık
anlamına gelen spoon ile çatal anlamına gelen fork kelimelerinin birleşmesinde
oluşan bir neolojizm örneği olan spork, isminin hakkını verir nitelikte bir
görünüme sahip.
![]() |
Bir çift spork görseli |
Zira dikkat edilirse yukarıdaki ürünün çatal dişli bir kaşık olduğu
görülecektir. Yani hem kaşık hem de çatalın özelliklerinin tek bedende vücut
bulmuş hâli=) Türkçede de spork, kaşık ve çatalın birleşmesiyle “kaşal” olarak
kendine yer buldu=)
Günümüzde özellikle dijital yerliler (örn. Z kuşağı) tarafından anlık
mesajlaşma dili olarak kullanılan kısaltma ifadeler de uydurma dil kapsamında
ele alınabilir. Örneğin kendine iyi bak yerine “kib”, tamam yerine “tamm”,
“tam”, “tmm” hatta “tm” gibi ifadeler mesajlaşma dili açısından birer uydurma
dil niteliğinde. Üstelik bu kullanımlar kimi zaman konuşma diline de sirayet
edebiliyor. Sauron’un Gözü (yani İngilizce) tüm dilleri kuşattığından OMG (Ohh
My Gosh-Aman Allah’ım), NOYB (none of your business- seni ilgilendirmez), ASAP
(as soon as possible-en kısa sürede), LMK (let me know-haber ver) vb. ifadeleri
dijital dünyada çokça kullanılan uydurma dil örnekleri olarak tanımlamak
mümkün. Dikkat edilirse günümüzde uydurma dil örneklerinin kapladığı alanın epey
küçüldüğünü söyleyebiliriz. Örneğin;
“Tamam, bana en kısa sürede haber ver,” cümlesindeki kelimelerin harfleri
kırpıla kırpıla günümüzde “OK, ASAP LMK,” cümlesine (!) dönüştürüldü.
Yukarıdaki örnekten de görüldüğü üzere ahenkli kelimeler artık kaba saba
birer harf kombinasyonuna indirgendi. Kelimelerin harfleri birer birer
çıkartılarak ardındaki mana yavaş yavaş yok edildi. İnsan kelimelerin
harflerinden tasarruf ettikçe düşünmekten de tasarruf eder oldu. Hatta
kelimeleri olması gerektiği gibi yazmaya üşenip sabrından da tasarruf etti.
Böylece insanlar tahammülsüz, düşüncesiz, manasız yığınlara dönüştü. Belki de
böylece başladı kalabalık yalnızlık…
Boş sınav kâğıtlarından yola çıkıp TDK’nın 2024 yılının kelimesi/kavramı
olarak seçtiği “kalabalık yalnızlık” ifadesine nasıl geldiğimi ben de
bilmiyorum. Çağrışımlar dünyası işte tam da böyle bir şey. Çağrışımların sizi
nereye sürükleyeceğini yazıya başlarken hiçbir zaman bilemezsiniz=)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder