21 Nisan 2021 Çarşamba

Tılsımlı Sözler Üzerine...

 “Sözcükler öyle güçlüdür ki tutku ve azimle telaffuz edildiklerinde doğanın düzenini altüst edebilir, depremlere, fırtınalara, kasırgalara neden olabilirler.”

(Francis Barrett, The Magus)

İngiliz okültist Barrrett’in de söylediği gibi sözcük deyip geçmemek gerekiyor. Sözcükler sadece kendisini oluşturan harflerden ya da sahip olduğu anlamlardan ibaret değildir. Harflerin tınısı, titreşim enerjisi ve birbiriyle uyumu, anlamı/anlamları ve sözcüğü söyleyenin sesi/tonlaması bir araya gelerek sözcüğe asıl manasını kazandırır. Yani aslında sadece söylenen söz değil, sözün nasıl söylendiği de oldukça önemlidir. Dolayısıyla sözcüğe sihir kazandırıp onu tılsımlı hale getiren de sözün özündeki titreşim ve mana ile söyleyenin sesindeki tutku ve enerjidir.

Sihirli ya da tılsımlı sözler denildiğinde çoğu kişinin aklına gelen ilk söz belki de “abrakadabra”dır. Bu sözün, antik bir dil olan ve Hz. İsa’nın konuştuğu dil olduğu söylenen Aramice olduğu düşünülür. Abrakadabra, Aramice’de “söylediğim gibi yaratacağım” ya da “konuşurken var ediyorum” (benim favorim budur=)) gibi anlamlara gelir. Hastalıklara karşı koruyucu ya da iyileştirici bir gücü olduğu düşünüldüğünden eski dönemlerde (örn., İ.Ö. 3. yüzyılda tarihlenen bir kitapta ve M.S. 2. yüzyılda yazılan bir şiirde geçtiği bilinir) içinde abrakadabra yazılı muskalar, hastalar tarafından kullanılmıştır.

Abrakadabra üçgeninin  Aramice yazımı

Abrakadabra üçgeni











Abrakadabra sözcüğü üçgen şeklinde yazıldığında hastadaki rahatsızlık ruhunun (enerjisinin) yok edilebileceği düşünülmüştür. Üçgen şeklinin güç, kudret, dayanıklılık gibi eril ve tepe noktası aşağıda olan şekilde (yukarıdaki görseller gibi) konumlandırıldığında bereket, doğum, yaratıcılık gibi dişil enerjiyi bir arada barındırdığı göz önünde bulundurulduğunda kelimenin bu şekilde yazılmasıyla iyileştirici gücünün artırılacağına inanılmasının sebebi açıklanabilir.

Abrakadabra sözcüğünün ters üçgen şeklinde yazılmasıyla hastalıklara şifa olabileceği inanışı, sözcüklerin taşıdığı mana ve söylenişi kadar yazılışının da önemli olduğunu gözler önüne sermektedir. Bu noktada tılsımlı sözcük kategorisinde değerlendirilebilecek palindrom ve tarihteki ilk palindrom olan “sator karesi”nden bahsetmek gerekir. Palindrom, düz ve ters okunuşu aynı olan kelime, cümle, sayı ve notaları ifade etmek için kullanılan ve Antik Yunan’dan beri var olan bir terimdir. Zira terimin sözcük anlamı da “ters giden, geri geri koşan kişi” dir. Örneğin 121, küçük, kazak ve  “traş adama şart” şeklindeki örnekler, palindroma örnek olarak gösterilebilir. Sator karesi ise tarihte bilinen ilk palindrom örneği olarak kabul edilir. 

Roma Sator Karesi, tarihte bilinen ilk palindrom örneği olup Pompeii kalıntılarında bulunmuştur.

Harflerin palindrom oluşturacak şekilde tekrarlanmasıyla meydana getirilmiş olan sator karesinin tılsımlı olduğu düşünülmektedir. Söz konusu karenin tam ortasına denk gelen “tenet” kelimesinin, dikey ve yatay eksen boyunca kesişerek haç işareti oluşturduğu da iddialar arasındadır. Hatta Christopher Nolan’nın Tenet isimli filmine de ilham kaynağı olan sator karesidir.  Zira filmde sator karesinin içindeki kelimeler, filmdeki bazı karakterlerin ismi olarak kullanılırken filmin ismi de zaten sator karesinin merkezindeki tenettir.  

Christopher Nolan'ın Sator Karesi'nden esintiler taşıyan Tenet filminin afişi

Sator karesini oluşturan ve palindrom biçiminde yazılmış olan Latince kelimelerin anlamsal karşılıklarına bakıldığında “çiftçi Arepo Dünya’nın dönüşünü sağlıyor.”, “çitfçi Arepo çarkları gayretle tutuyor.”, “çiftçi Arepo tekerlerin dönmesini sağlıyor.”, “çiftçi Arepo sabanı güçlükle tutar.” vb. alternatif çeviriler karşımıza çıkıyor. Çiftçi ya da ekici Arepo (tohum atan) ile Tanrı’nın simgelendiği ve tekerlerin dönmesi ile tanrının kendi yarattıklarını (yapıtını) koruduğu ve kolladığı şeklinde yorumlar da mevcuttur. Sator karesinin de tılsımlı olduğu düşünülmüş ve kötü varlıklardan koruyucu gücüne inanıldığından evlerde nazarlık gibi kullanılmıştır. 

Sözcüklerin tılsımı konusunda Japon kültürüne has “kotodama” inanışından da bahsetmek gerekir. “Sözcük cini” anlamına gelen kotodama, sözcüklerde mistik güçlerin yer aldığını ve bu nedenle sözcükler ile bedeni, zihni ve ruhu etkileyebileceğimizi ifade eder. Belki de bu inanıştan etkilenmiş olsa gerek, Japon yazar ve girişimci Masaru Emoto, suya kötü sözler söylediğinde suda çirkin kristaller oluştuğunu, güzel sözler söylediğinde ise güzel kristaller oluştuğunu iddia etmiştir. Tüm bu iddialarını topladığı Sudan Mesajlar isimli kitap serisini çıkarmış ve bu seri oldukça satmıştır. Her ne kadar Emoto’nun iddialarının bilimsel dayanağı olmayıp yapılan deneyler sonucunda tüm bu iddialar çürütülmüş olsa da yine Emoto’nun pazarladığı, güzel sözler söylenmiş (okunmuş sular misali=)) ve bu nedenle güzel kristaller barındıran sular şişelenip satışa sunulmuş ve milyonlarca kişi bu suları satın almıştır.

Emoto tarafından iltifat edilmiş suda oluşan kristaller yukarıda. Kristallerin çiçek gibi olduğu görülebilir. Kötü sözlere ve metal müziğe (Emoto'nun metal müziğe bakış açısını da anlamış olduk=)) maruz bırakılmış suda oluşan kristaller ise altta. Söz konusu kristallerin ise çürümüş, ölü ve solgun göründükleri göze çarpıyor.

Mana, ses, söyleniş biçimi,  harflerin titreşimi, yazım biçimi… Tüm bunlar, bir söze tılsımlı olma özelliği kazandırabilir. Tüm bunlarla birlikte bana göre sözü tılsımlı hale getiren en önemli unsur ise inançtır. Emoto’nun iltifat edilmiş sularını sattıran, abrakadabra’yı belki de dünyanın en büyülü sözlerinden biri haline getiren, sator karesini kötülüklerden korusun diye evin duvarlarına astıran şey inançtır. İnanmadığımız bir sözden etkilenmeyiz. İnandığımız zaman ise söz, asıl gücünü ve tılsımını kazanmış olur, ama yürekten inanıyorsak. Barrett’in cümlesinde geçen “sözü tutku ve azimle telaffuz etmek” eylemi işte tam olarak budur. Tutkuyla/inançla söylenen her söz, havada hareket ettirici bir güç oluşturur. Bu noktada yazıyı Edgar Allan Poe’nun Sözcüklerin Gücü (1845) isimli kısa hikâyesinde geçen şu cümleyle sonlandırmak isterim. Hikâyedeki Agathos şöyle der:

“…bu vahşi gezegeni birkaç tutkulu sözcükle yaratalı üç yüz yıl oluyor…”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

OKURKEN OFFFF DEDİRTEN “TÜRKÇE OFF” AKADEMİK MAKALELER ÜZERİNE

Bu yazımda Türkçe yazılmış akademik (!) makalelerde tespit ettiğim çokça yapılan yazım hatalarını ele aldım. Başlıkta “akademik” kelimesini ...