8 Ekim 2022 Cumartesi

Grice'in Konuşma Kuralları Üzerine

 

Türkçede açık olmayan, ima ve sezdirim dolu konuşmalar çok fazladır. Bu durum Türklerin yüksek bağlamlı kültürel özellikler göstermelerinden kaynaklanıyor olabilir. Zira kültürel antropolog Edward Hall tarafından tanımlanan yüksek bağlamlı kültürler örtük ve büyük ölçüde bağlama dayanan iletişim özellikleri gösteren kültürlerdir. Dolayısıyla bulunduğu bağlama göre çoğu kelimenin aldığı anlam farklılaşabilir. Örneğin “tuzlu” kelimesi bir mağazada bir kıyafet hakkında kullanıldığında “çok pahalı” anlamına gelirken bir restoranda bir yemek hakkında kullanıldığında “tadına ilişkin bir bilgi” niteliğindedir. Sazan, çakal vb. daha pek çok kelime de gerçek anlamı ve argodaki anlamıyla birbirinden oldukça farklılaşır. Yani bağlamına göre farklı anlamlar yüklenir. Öte yandan Türkçede iletişim sırasında bilginin çok azı mesaja yüklenir. Bilginin çoğu ise kişinin kendisindedir. Bu nedenle ima son derece yüksek oranda görülür. Hatta konuya yönelik “kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla.” “kel yanında kabak anılmaz.” vb. atasözleri de işte bu sebepten oldukça fazladır.

İma dolu iletişim ortamında konuşma gerektiği kadar bilgilendirici olmamakla birlikte açık da olmaz. Adı üzerinde ima edilir. Aynı koda (geçmiş deneyimler, öğrenmeler vb.) sahip olmayan ve ana dili Türkçe olmayan birinin ima dolu bir mesajı doğru bir şekilde çözümleyip anlaması pek de beklenemez. Öte yandan ana dili Türkçe olan iki insanın bile söz konusu “açık olmayan iletişim ve ima” sebebiyle birbirini anlamadığı ya da yanlış anladığı durumlar olabilir. Ya da tam tersi “leb demeden leblebinin anlaşıldığı” durumlar da olabilir, tabii iletişim kuran insanlar birbirlerinin iletişim kodlarına yeterince hâkimse. Öte yandan bazı durumlarda kişi, ima dolu mesajlardan ya da iletişimden fenalık geçirip “ne söyleyeceksen açık açık söyle!”, “lafı eveleyip geveleme!”, “laf cambazlığı yapma!” demek ister. İşte bu noktada İngiliz dil felsefecisi Paul Grice’in iletişim kurallarına (Grice's Maxim) değinmek gerekir.

Etkili bir iletişim kurulabilmesi için Grice dört konuşma kuralı belirlemiştir:

Nicelik kuralına göre konuşma gerektiği ölçüde bilgilendirici olmalıdır. konuşmada ne eksik ne de fazla bilgi verilmelidir. Dolayısıyla lafı dallandırıp budaklandırma, eveleyip geveleme, nicelik kuralına aykırılık teşkil eder. Yani öz konuşmak, yeteri kadar konuşmak nicelik kuralının temelidir. Öte yandan iletişim yoğun bir kültür olan Türkiye’de lafı dallandırıp budaklandırmayıp gerektiği kadar konuşanların “ay bunun da ağzı var, dili yok”, “dut yemiş bülbül gibi” vb. deyimler işitmeleri epeyce olasıdır. Bu noktada öz konuşan kişimiz “sussan olmuyor, susmasan olmaz…” diyerek yaşamına devam edebilir.

Nitelik kuralına göre konuşma gerçeğe uygun olmalıdır. Yanlış yönlendirme yapma nitelik kuralının ihlali demektir. Söz konusu ihlal dedikoducular tarafından sıklıkla yapılır. Bu sebeple insanlar kulaktan dolma bilgilerle yaptıkları dedikodularına başlarken “dedikodu yapmak gibi olmasın ama…”, “ben şunun yalancısıyım”, “benden duymuş olma ama…” vb. giriş cümleleriyle dedikodularına başlarlar. Zira konuştuklarının gerçekliği hakkında kendileri de şüphe içindedirler. Bununla birlikte duydukları ilgi çekici bilgiyi yaymak için de çok büyük bir istek duyarlar. Bu noktada “ben şunun yalancısıyım” veya “benden duymuş olma ama…” derken başkalarına topu atarak dedikodularına devam ederler.

Bağıntı kuralına göre konuşmada sadece konuyla ilişkili kavramlar yer almalıdır. Alakasız bilgiler vermek, konuyu saptırmak vb. durumlar bağıntı kuralını yok saymak demektir. Kişinin vereceği bir cevap yoksa veya cevabı varsa ama bu cevabı vermek “işine gelmiyorsa”, konuyu saptırarak bağıntı kuralını ihlal eder. Örneğin sınavda sorulan soru hakkında herhangi bir bilgisi, düşüncesi ya da çağrışımı olmayan bir öğrenci, sırf boş kağıt vermemek için veya “bu kadar yazmışım, hoca illa ki puan verir” mantığıyla (!) cevap olarak alakasız ne varsa yazabilir. Böylece öğrenci, bağıntı kuralını ihlal etmiş olur.

İşte benim en sevdiğim kural olan tarz (usul) kuralına göre ise konuşma açık ve net olmalı ve konuşmada imadan kaçınılmalıdır. Öte yandan bu kuralın ne yazık ki yüksek bağlamlı kültürlerde uygulanması pek de kolay değildir. Örneğin Japonya’da insanlar birine direkt olarak “hayır” cevabını vermeyi nezaketsizlik olarak gördüklerinden cevapları hayır olsa bile hayır kelimesini kullanmazlar, lafı eveleyip gevelemeyi tercih ederler. Yani “ie (hayır)” yerine “ee, chotto (ee, şey..)” diyerek hem nicelik hem de tarz kuralını ihlal ederler.

Grice’in sevdiğim bir kuralı olan tarz kuralı teorik iletişimde açık ve net olmayı öğütlese de pratikte bunun sonuçları pek de iç açıcı olmayabilir. Konuya ilişkin olarak Netflix’in The Sadman dizisinin “24 Saat” bölümünün izlenmesini tavsiye ederim. “Spoiler vermek gibi olmasın ama (merak etmeyin nitelik kuralını ihlal etmiyorum, çünkü kafadan sallamıyorum, bölümü izledim=)”, ilgili bölümde insanların hem iletişimlerinde hem de davranışlarında birbirlerine açık ve net olmalarının sonucu ne yazık ki oldukça korkunç olmaktadır. Dolayısıyla tarz kuralının tehlikeli bir boyutunun olduğu göz önünde bulundurulursa hiç de fena olmaz=)

The Sandman'ın "24 Saat" bölümünde herkesin tarz kuralına uymasını temenni eden ve bunun sonucunun bir felaket olacağını tahmin edemeyen John


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

OKURKEN OFFFF DEDİRTEN “TÜRKÇE OFF” AKADEMİK MAKALELER ÜZERİNE

Bu yazımda Türkçe yazılmış akademik (!) makalelerde tespit ettiğim çokça yapılan yazım hatalarını ele aldım. Başlıkta “akademik” kelimesini ...