Önemsiz konulara çok fazla kafa yoran insanların söz konusu davranışlarının
ardında “Önemsizlik Yasası” olarak isimlendirilen bir argüman yatıyor olabilir.
İngiliz deniz tarihçisi ve yazar Cyril Parkinson tarafından 1957 yılında ortaya
atılan önemsizlik yasası, insanların önemsiz kararlara olması gerekenden daha
fazla, önemli kararlara ise olması gerekenden daha az zaman ayırma eğiliminde
olduklarını ifade eder. Yani insanlar “tırı vırı” işlere gereğinden fazlaca zaman
ayırırken olduça önemli işlere çok fazla kafa yormayabilirler. Zaten önemsizlik
yasasının İngilizce karşılığı olan “Law of Triviality”
ifadesi de bahsi geçen “tırı vırı” işleri çağrıştırır niteliktedir. Bu noktada
dilimizdeki önemsiz, boş, basit vb. kelimeleri ifade etmek için kullanılan “tırı
vırı” ikilemesinin İngilizcedeki “triviality” kelimesinden geldiğini
düşünebiliriz.
Parkinson, önemsizlik yasasını açıklarken oldukça önemli bir karar vermek
için bir araya gelmiş bir komite örneği verir. Bu komitenin asıl ve en önemli
görevi nükleer bir santral tesisinin tasarım planlarını gözden geçirip
onaylamaktır. Komite ise 28 milyon dolarlık bir maliyeti olan bu karara sadece
2,5 dakika zaman ayırırken, 45 dakikasını bin dolarlık maliyeti olan tesis
personelinin bisiklet kulübesi için kullanılacak malzeme kararına ayırır. Parkinson’un
komite örneğinde geçen bisiklet kulübesi sebebiyle önemsizlik yasası, bisiklet
kulübesi etkisi (bikeshed effect) olarak da bilinir.
Bisiklet kulübesi etkisi olarak da isimlendirilen önemsizlik yasasının senaryolaştırılmış hâli |
Parkinson, komite örneğindeki insanların bu davranışını şu şekilde açıklar:
Tasarımı planlanan nükleer reaktör o kadar karmaşıktır ki ortalama bir insan onu
anlayacak ve karar verecek yeterlilikte değildir; çünkü bu kadar önemli bir
konuda etkin bir karar verebilmek için pek çok parametrenin göz önünde
bulundurulması, yeterince bilginin toplanması ve yetkinlik gerekir. Öte yandan
bisiklet kulübesinde kullanılacak malzemeler hakkında ise herkesin bir fikri
olabilir. Dolayısıyla bisiklet kulübesi tasarımı hakkında insanlar sonsuza
kadar konuşabilir. Zira herkes kendi teklifini savunmak ve tartışmaya kişisel
katılımını göstermek ister.
İnsanların önemli konular için yeterli bilgi toplaması gerekir. Yeterli
bilgi toplamak için ise zamana ihtiyaç vardır. İnsanlar, yeterli bigiyi topladıklarını
düşünerek olması gerekenden daha kısa bir sürede bilgi toplamayı bırakıp bir karara
varabilir. Öte yandan tırı vırı konular için ise “yanlışlıkla” olması gerekenden
daha uzun bir süre ayırıp bu konulara kafa yorabilir. Burada “yanlışlıkla”
kelimesine dikkat çekmek isterim; çünkü tırı vırı konulara kafa yormak her
zaman yanlışlıkla olmaz. Bazen sırf can sıkıntısından da insanlar önemsiz
konular için zamanlarını harcayabilirler, kayda değer olmayan konuları
kafalarında büyütebilirler. Bu noktada Kierkegaard’ın şu meşhur sözünü
paylaşmak isterim:
“Can sıkıntısı tüm kötülüklerin anasıdır,”
Yukarıda tırnak içindeki virgülü gözünden kaçırmamış olanlar için ise devam
edeyim; çünkü Kierkegaard’ın sözü burada bitmiyor:
“…kendi olmayı reddetmenin çaresizliğidir.”
Danimarkalı filozof Soren Kierkegaard |
Kierkegaard’ın bu sözünü önemsizlik yasasına uyarlamak gerekirse şöyle bir
çıkarım yapabiliriz:
İnsan kendinin farkında değilse ve kendini keşfetmemişse tutkularının da
farkında değildir. Tutkusu olan insanın canı pek nadir sıkılır; çünkü kendisini
tutkularına adamıştır ve bundan haz alır. Tutkusu olmayan ise çaresizlik içinde
kendi zihnini boş ve önemsiz işlerle, konularla meşgul eder. Hem de bunun kendi
kendine yaptığı çok büyük bir kötülük olduğunun farkında olmayarak.
Tam da yeri gelmişken en sevdiğim Matrix repliklerinden biri olan şu
replikle yazıyı sonlandırayım:
Temet Nosce (Kendini Bil)!
Matrix'te Neo'nun, kâhinin mutfak kapısında Temet Nosce (Kendini Bil) yazısını gördüğü sahne |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder