6 Kasım 2022 Pazar

NİTEL ARAŞTIRMA SÖZLÜĞÜ-GİRİŞ

 

Geçtiğimiz gün okulda düzenlenen bir eğitimde konuşmacı öğretim üyelerinden biri, örnek olarak yönetim bilimci Peter Drucker’a atfedilen bir söz paylaştı:

“Ölçemediğini yönetemezsin.”

Bu söze kesinlikle katıldığımı belirtmem gerekir. Bununla birlikte bahsi geçen söz, bana anonim bir deyişi hatırlattı:

“Şeytan ayrıntıda gizlidir.”

Şeytan'a "Sen neden sürekli ayrıntılardasın?" serzenişini gösteren bir karikatür




Sosyal bilimci olarak ölçme işi ile oldukça yakından ilgiliyim. Sosyal bilimlerin merkez aktörünün insan, insanın da beşeri bir varlık olması ölçmeyi sosyal bilimciler için oldukça zor bir hâle getirebiliyor. Zira insanın günü gününe uymuyor. Ayrıca her insan, "nevi şahsına münhasır” olduğundan insanları “standartlaştırmak” mümkün değil.  Bu nedenle insan davranışlarının nedenini ya da insanların tutumlarını sadece birtakım ortalama, ortanca, standart sapma vb. betimleyici istatistiklere indirgeyerek, başka bir deyişle sayısallaştırarak açıklamaya çalışmak bana pek de doğru gelmiyor (ne de olsa elmayla armut toplanmaz değil mi?!). Bu tür nicel yaklaşımlarla buz dağının sadece görünen kısmına ilişkin bilgi elde edebiliriz. Yani oldukça yüzeysel bilgi. Ayrıntılar ise tamamen gözden kaçabilir. Oysaki şeytan ayrıntıda gizlidir.

Nicel yaklaşımların sınırlandırılmış doğası, yüzeyselliği, her şeyi sayılara indirgemesi, iç görü elde etme konusundaki yetersizliği vb. durumlar sebebiyle sosyal bilimlerde salt nicel yaklaşımın yeterli olmadığı görüşündeyim. Zira akademik ilgi alanı tüketici davranışı olan biri olarak tüketicinin zihninin bir kara kutu (Kurt Lewin’e selam olsun) olduğunun bilincindeyim. Bu zihinde olup bitenlerin ya da neler döndüğünün cevabını sadece sayılarla açıklamaya çalışmak, yani pozitivist yaklaşım (burada Auguste Comte’u anmak gerekir=)) ne kadar yeterli olabilir ki? Hâl böyle iken ve bu zamana kadar nicel yaklaşımı benimsemiş biri olarak bu düşüncelerle boğuşurken geç de olsa yorumsamacı yaklaşımı (burada da Max Weber’i analım=)) keşfettim. Yorumsamacı yaklaşım sayesinde bir araştırmacı olarak “zincirlerimden” kurtulabileceğimi fark ettim. Zira bireylerin yaşadıkları olayları, onlara yükledikleri anlamlardan yola çıkarak ve kendi bilgi birikimimden yararlanarak açıklayıp yorumlayabilecek ve iç görüler elde edebilecektim. Böylece nitel araştırma serüvenim başlamış oldu.

Nitel araştırmalarda araştırmacının entelektüelliği son derece önemli. Zira katılımcının yorumundan ya da bir şeye yüklediği anlamdan anlam çıkarmak için araştırmacının bilgi seviyesi önemli bir faktör olarak ortaya çıkıyor. Alana hâkim olmak ise yeterli değil. Alana hâkim olmakla birlikte araştırılan topluluğun kültürüne, diline, ilişkilerine ve deneyimlerine de hâkim olmak gerekiyor. Yani onların dilinden konuşmak ve onlar gibi düşünebilmek. Öte yandan anlamdan anlam çıkarmanın anlam inşasından ziyade anlam bozumu olduğu, araştırmacının bakış açısının da bir sınırlılık anlamına geldiği, subjektif yorumlar sebebiyle genelleştirilme problemi barındırdığı vb. sebeplerle nitel yaklaşım pek çok eleştiriye maruz kalıyor. Oysaki genelleştirme gibi bir amacın da beşeri bir faktör olan insanı standartlaştırmaktan başka bir anlama gelmemesi sebebiyle sosyal bilimlerde böyle bir amacın olmaması gerektiğini düşünüyorum. Buna ek olarak pozitivist yaklaşım sosyal bilimler açısından ele alındığında söz konusu yaklaşımın araştırmacıyı yorum yapmaktan ve anlam üretmekten korkar hâle getirdiği ve sınırlandırdığı da göz ardı edilmemeli. Çalışma arkadaşlarımla ve öğrencilerimle yaptığım tartışmalarda “biz şimdi kendi yorumumuzu katamayacaksak bu kadar okumanın ne anlamı var?”, “yorum yapar hâle ne zaman geleceğiz?”, “kendi yorumumu her seferinde mevcut bir kaynağa ya da teoriye neden ilişkilendirmek zorundayım ki?” şeklinde sorularla boğuşuyorduk. Nitel araştırmaların ve yorumsamacı yaklaşımın araştırmacıyı en azından bu açıdan “özgürleştirdiği” ve araştırmasına kendi bakış açısını katma “lüksü” verdiğini düşünebiliriz. Tabii ki mevcut durum, yorum ve anlamdan yola çıkarak, yani bağlamı gözeterek. Zira burada bir yemeğe kendi yorumunu katan bir şefin veya bir şarkıyı kendine özgü söyleyen ya da çalan bir müzisyenin özgürlüğünden bahsetmiyorum. Araştırmacının buradaki özgürlüğünün bilimsel yaklaşımın elverdiği ölçüde olduğunu bilmesi gerekir.

Bu seriyi nitel araştırma ile ilgili yaptığım okumalarda karşılaştığım yeni kavramların ve jargonların ne anlama geldiğini açıklayan “kendime notlar” niyetiyle hazırlamayı planlıyorum. Dolayısıyla serinin ne kadar süreceği hakkında henüz bir fikrim yok. Nitel araştırmalara ilgi duyanlara faydalı bir seri olacağını umuyorum. Ayrıca söz konusu seriyi LogoPhile bloğum altında paylaşacak olmamın sebebi ise serinin ağırlıklı olarak nitel araştırmaya ilişkin kelime listelerinden oluşacak olması. Bu sebeple konunun, LogoPhile bloğumun yeni ve farklı kelimeler öğrenme ve öğretme amacını karşıladığını söyleyebilirim.

Seriye giriş niyetine yazdığım bu yazıyı bitirirken antropolog James P. Spradley’den bir alıntı paylaşmak istiyorum. Zira söz konusu alıntı, bir etnografın dilinden yazılmış olması sebebiyle nitel araştırmacının amacı hakkında biraz fikir verici nitelikte olabilir:

“Dünyayı senin bakış açından anlamak istiyorum. Ne bildiğini, bildiğin şekilde bilmek istiyorum. Deneyiminin anlamını anlamak, senin yerine yürümek, şeyleri hissettiğin gibi hissetmek, açıkladığın gibi açıklamak istiyorum. Benim öğretmenim olup anlamama yardım eder misin?”

..............

(Not: "Şeytan ayrıntıda gizlidir." deyişinin "Tanrı ayrıntılardadır." deyişinden türediği düşünülür. "Tanrı ayrıntılardadır." deyişi, tıpkı "Şeytan ayrıntıda gizlidir." deyişi gibi yapılan bir işin eksiksiz bir şekilde yapılması gerektiğini ve detayların son derece önemli olduğunu ifade eder. Zira ancak bu şekilde mükemmelliğe (deyişteki Tanrı ifadesine atfen) ulaşılabilir. Dolayısıyla sosyal bilimlerde mükemmel ya da mükemmele yakın çıkarımlar yapabilmek ve anlamlara ulaşabilmek için pozitivist yaklaşımın yüzeyselliğinden çıkıp yorumsamacı yaklaşımın derinliğine inmek ve detayları kaçırmamak gerekir).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

OKURKEN OFFFF DEDİRTEN “TÜRKÇE OFF” AKADEMİK MAKALELER ÜZERİNE

Bu yazımda Türkçe yazılmış akademik (!) makalelerde tespit ettiğim çokça yapılan yazım hatalarını ele aldım. Başlıkta “akademik” kelimesini ...