20 Temmuz 2024 Cumartesi

“Malum Yaratık” (İsmi Lazım Değil) Yerine Üç Harfli Dedirten Sözcük Tabusu Üzerine

 

Antik Mısırlılar kelimelerin gücüne ve tılsımına çok inanmışlardır. Bu sebeple olumsuz kelimeleri, olayları ve ölülerin isimlerini (ruhları kendilerine “musallat” olmasın diye) söylemekten/anmaktan kaçınmışlardır. Örneğin Osiris’in Seth tarafından öldürülmesiyle ilgili hikâyeyi anlatıp hiyerogliflerle aktarırlarken “Osiris öldü,” yerine “Osiris yan yattı,” tabirini kullanmışlardır. Böylece ölüm gibi bir olumsuzluğu anarak onu çağırmaktansa bu ifadeyi “yumuşatarak” aktarmayı tercih etmişlerdir. Antik Mısırlıların bu tutum ve davranışlarının ardında “Benzer benzeri çeker,” ilkesinin olduğunu söylemek mümkündür. Zira ölümü anarak onu çekeceğini düşünmek, söz konusu benzerlik ilkesiyle ilgili olmakla birlikte bir tür “sözcük tabusu”nu da beraberinde getirmiştir.

Yazıya antik Mısır’la giriş yapmamın sebebi, Mısır mitolojisiyle ilgili okuduğum bir kitapta gördüğüm “Osiris yan yattı” şeklindeki sözcük tabusudur. Bu ifadeyi gördükten sonra “Kelimelerle ilgili olan bu bloğumda sözcük tabusuyla ilgili bir yazı neden olmasın ki?” dedim ve pek çok şeyde bana ilham olan Mısır mitolojisi, Mısır’ınGizem’i bloğumdan fırlayıp LogoPhile bloğuma gelerek bu yazımın da çıkış noktası oldu=)

Sözcük tabusu en az antik Mısır kültüründe olduğu kadar bizim kültürümüzde de çok tanıdık ve yaygındır. Zira cin yerine “üç harfli” diyen kişilere, ki belki o kişilerden biri de sizsinizdir, çokça rastlamış olabilirsiniz. İnsanlar “cin” adını anarak onu çağırmaktan korktukları için cin yerine üç harfli demeyi yeğlerler. Bu durum sözcük tabusunun kültürümüzde en sık rastlanan örneklerinden biri olmakla birlikte ilk paragrafta bahsettiğim benzerlik ilkesiyle de yakından ilişkilidir. Zira ismi anmak, ismin göndergesiyle eş değerdir. Bu sebepledir ki eski Türkler, günümüzde kurt diye bilinen ve anılan “börü”den korktukları için hayvanın asıl ismini anmak istememişler, börüyü yumuşak vücutlu, omurgasız, bacaksız bir hayvan olan kurt ismiyle anmışlardır. Böylece börü isminin kendilerinde oluşturduğu korku duygusunu kurt gibi yumuşak vücutlu bir hayvan ismiyle “örtmeye” çalışmışlardır. Dolayısıyla sözcük tabusu dilimizde “örtmece” olarak da bilinir. Örtmecenin yanı sıra hüsn-i tabir, güzel adlandırma, edebikelam gibi tabirler de söz konusu örtmeceyi ifade etmek için kullanılan diğer söz öbekleridir. “Ben Latince kökenli terimler kullanmayı seviyorum,” diyenler ise sözcük tabusu ya da örtmece yerine “euphemism” kelimesini kullanabilirler. “Güzel” anlamına gelen “eu” ve “konuşmak” anlamına gelen “phanai” kelimelerinin birleşmesinden oluşan euphemism, dilimizde “öfemizm” veya “yufenizm” şeklinde telaffuz edilebiliyor.

İnsanların ayıp ya da saygısızca gördükleri ifadeleri yumuşatmak için bu ifadeler yerine daha kabul edilebilir ve kibar ifadeleri kullanmayı yeğlemeleri de sözcük tabusu (ya da örtmece, euphemism, hüsn-i tabir vd…) ile ilişkilendirilebilir. Örneğin hela yerine tuvalet, tuvalet yerine de lavabo demek gibi. Bu örnek, aynı zamanda örtmece kelimelerin bir süre sonra ayıp manayı karşılayabilmesi sebebiyle zaman içinde değiştirilebileceğini ve buna bağlı olarak bir “örtmece döngüsü” oluşabileceğini de göstermektedir. Zira helanın örtmecesi olan tuvalet, bir süre sonra “ayıp” karşılandığından “lavabo”, tuvaletin yeni örtmecesi olmuştur. Böylece hela, tuvalet ve lavabodan oluşan bir örtmece döngüsü ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla zamanla lavabo da “ayıp” karşılanırsa lavaboyu örten yeni bir örtmecenin türemesi kaçınılmaz olabilir.

Kültürel faktör, sözcük tabusunun doğuşunda ve buna bağlı olarak örtmece kullanımında çokça etkilidir. Örneğin Türkiye ve Japonya gibi bazı kültürlerde birine doğrudan “hayır” demek “ayıp” ya da “saygısızlık” olarak görülebilir. Bu nedenle Japonya’da “hayır” anlamına gelen “ie” yerine “ee, çottou…” gibi yumuşatıcı örtmeceler kullanılabilir (burada söz konusu Japonca örtmecelerin okunuşlarını yazdım). Türkiye’de de durum bundan farksızdır. Fakat Türkiye’de ilginç bir şekilde bu durum, “hayır” kelimesinin asıl anlamından tamamen saparak günümüzde evet kelimesinin zıddı olarak kullandığımız anlama bürünmesine yol açmıştır. Zira hayır aslında bildiğimiz anlamda hayır manasına gelmez=) Hayır, “hayır işlemek” kelime öbeğindeki “iyilik”, “yararlı olan” gibi anlamlara gelir. Türkçede evet kelimesinin zıt anlamını tam karşılayan kelimeler ise “yok”, “değil”, “olmaz” gibi kelimelerdir. İnsanlar tıpkı Japonya örneğinde olduğu gibi bu olumsuz manadaki kelimeleri doğrudan kullanmayı “saygısızlık” olarak görüp söz konusu kelimeleri kullanmaktan kaçındıkları için “yok”, “değil”, “olmaz” demek yerine “hayır olsun”, “belki bunda da bir hayır vardır” vb. ifadeler kullanmayı tercih ederek bir çeşit örtmece ya da hüsn-i tabir yaptıklarından hayır kelimesi bir süre sonra evet kelimesinin zıddı olarak dilimize yerleşmiştir.

Hayır kelimesinin serüveni kadar ilginç olan bir diğer örtmece ya da sözcük tabusu örneği ise çocuk kelimesinde görülebilir. Zira çocuk kelimesinin günümüzde bilinen ve kullanılan anlamına kavuşmasında eski Türklerin nazardan korkmaları yatar. Çocuklarına nazar değmesin diye onları domuz yavrusu anlamına gelen “çocuk” (çoçka) kelimesiyle anan ve çağıran eski Türklerin böylece bir tür “ters örtmece” yaptıkları söylenebilir. Zira örtmecenin amacı olumsuz bir kelimeyi kullanmamak için onu çağrıştıracak bir güzelleme ya da yumuşatma yapmaktır. Çocuk örneğinde ise nazar değmesinden korkulacak kadar güzel olan bir şeyi kötüleyerek örtmeye çalışmak söz konusudur. Tıpkı günümüzde bazı insanların çocuklara nazar değmemesi için onları “çirkin” diye sevmeleri gibi. Yine de amaç nazar gibi olumsuz bir şeyden korunmak olduğu için çocuk kelimesini de örtmece ya da sözcük tabusu kapsamında değerlendirmek mümkündür. İslamiyetle birlikte domuzun çağrıştırdığı olumsuz anlamlar arttıkça Türkçede çocuk kelimesi domuzu çağrıştıran anlamından iyice sıyrılmış ve böylece günümüzde kullanılan anlamına bürünmüştür.

Çocuk demişken çocukken arkadaşımla aramızda okuma yarışı yapmamıza sebep olan ve arkadaşımdan daha erken bitirebilmek için bir gün boyunca odaya kapanıp gözümü ayırmadan okuduğum (sanırım serinin ikinci kitabıydı) Harry Potter serisindeki sözcük tabusundan da bahsetmeden olmaz. Seriye hâkim olanların tahmin edebileceği üzere seri boyunca serinin kötü karakteri Voldemort’u çağırmamak/anmamak için Voldemort ismi yerine “kim olduğunu bilirsin sen” ya da “ismi lazım değil” gibi ifadeler kullanılarak söz konusu kötülüğün örtülmeye çalışıldığı görülebilmektedir (orijinal dilde söz konusu ifadeler şu şekildedir: “He-Who-Must-Not-Be-Named ya da “You-Know-Who”). Harry Potter’in yanı sıra çok sevdiğim bir film olan 1988 yapımı Beetlejuice (Beter Böcek) belki de söz konusu sözcük tabusu üzerine kurulmuş hatta sözcük tabusunun sağlamasını yapmıştır diyebiliriz. Zira filmi izleyenler bilirler, Beter Böcek’in ortaya çıkabilmesi için ismini üç kere söylemek gerekiyordu. Dolayısıyla isim ve göndergesi arasındaki bağın en güçlü olduğu örneklerden biri olması sebebiyle Bettlejuice, sözcük tabusunun bir sağlaması niteliğindedir demek pek de yanlış olmayacaktır.

Antik dönemlerden (örn. “Osiris yan yattı” örtmecesi gibi) modern zamanlara (örn. “üç harfli” örtmecesi gibi) varlığını sürdüren “kadim” sözcük tabusuna ilişkin örnekler tabii ki burada yazılanlarla sınırlı değildir. Günlük hayatımızda “ayıp”, “sakıncalı”, “müstehcen”, “korkutucu” vb. olumsuzluklar çağrıştıran pek çok kavramı yumuşatıp daha kabul edilebilir bir formda aktarmak için kullandığımız yüzlerce örtmece mevcuttur. Hatta örtmecelerin zamanla asıl anlamı kadar güçlü bir etki uyandırabilmesi, yeni bir örtmece ihtiyacını beraberinde getirdiğinden örtmecelerin sayısı hızlı bir şekilde artabilmektedir. Örneğin bir Türk korku yapımı olan “Üç Harfliler” film serisinde “üç harfliler” örtmecesinin kullanılması, söz konusu örtmecenin de “cin” kelimesi kadar etkili olabileceğini düşündürebilir.

“Bu durumda acaba üç harfli örtmecesi yeni bir örtmeceye mi ihtiyaç duymaktadır?” “Üç harfli yerine başka ne denilebilir ki?” “Ee, ben başlıkta hem cin hem de üç harfli ifadesini kullandım…” “Acaba kullanmasa mıydım?” “Şimdi çağırmış olmaz mıyım?” “Bari üç kere tahtaya vurayım!..”, “Yok yok en iyisi başlığı ‘örteyim’”, “Cin yerine ‘malum yaratık’ ifadesini kullanayım” (dedi iç ses ve örtmece üzerine örtmece kullanarak başlığı değiştirdi=))

OKURKEN OFFFF DEDİRTEN “TÜRKÇE OFF” AKADEMİK MAKALELER ÜZERİNE

Bu yazımda Türkçe yazılmış akademik (!) makalelerde tespit ettiğim çokça yapılan yazım hatalarını ele aldım. Başlıkta “akademik” kelimesini ...