22 Temmuz 2023 Cumartesi

Türk Dil Kurumunun Son Güncellemeleri Üzerine

Geçtiğimiz günlerde Türk Dil Kurumu (TDK), sözlükte birtakım güncellemeler yaparak bazı kelimelerin yazımını değiştirdi. Bu güncellemeleri bloguma taşımamın sebebi ise bir önceki “Galatımeşhur, Lugat-ı Fasihten Yeğ Midir?" başlıklı yazımdır. TDK’nin yaptığı değişikliklere baktığım zaman galatımeşhurun, gerçekten de lugat-ı fasihten yeğ olduğunu anladım. Zira TDK tarafından yapılan bazı güncellemelerin, kelimenin halk dilindeki yanlış kullanımından kaynaklandığı ifade edilebilir. Örneğin önceki hâli “kayyum” olan kelime “kayyım”, “pilili” olan kelime “pileli, “boy bos” olan ifade “boy pos”, “kümeden düşmek” olan ifade ise “küme düşmek” olarak güncellenmiş. Dolayısıyla bu güncellemelerde söz konusu ifadelerin halk dilindeki yaygın kullanımından yola çıkılarak, başka bir deyişle galatımeşhurun lugat-ı fasihten yeğ olduğu düşünülerek hareket edildiği söylenebilir. Zira TDK’nin, bu kelimeleri güncellerken halk dilinde yanlış da olsa sıklıkla kullanılan biçimleri benimsediği görülüyor.

Güncellemelerde ilgimi çeken bir diğer husus, “yeşil biber”, “yeşil fasulye,” “yeşil soğan” gibi ifadelerin yazımında yapılan güncelleme oldu. Önceki yazımları bitişik olan bu ifadeler (önceden yeşilbiber, yeşilfasulye, yeşilsoğan olarak yazılıyordu) artık ayrı yazılıyor. Peki ama neden? TDK’nin “Renk ismi ile kurulan sebze, meyve, hayvan ve coğrafi alan isimleri bitişik yazılır,” şeklinde bir kuralı vardı. Artık bu kural yok mu? Bu kural artık yok ise kırmızıbiber neden hâlâ sözlükte bitişik yazılıyor? Yeşil biberin kırmızıbiberden farkı ne? Bu arada renk ismi ile kurulan alabalık kelimesinin de sözlükle hâlâ bitişik yazıldığını ifade etmek isterim.

Kafamı karıştıran bir diğer güncelleme ise “hasır altı” ifadesindeki değişiklik oldu. İfadenin önceki hâli “hasıraltı” şeklinde bitişik yazılıyordu ve bu hâliyle TDK’nin konuya yönelik kuralına da gayet uygundu. Zira TDK’ye göre “Üst, üzeri, alt sözcükleri somut olarak yer bildirmeyen kelimelerin sonuna getirilip soyut bir anlam kazandığında bitişik yazılır.” Örneğin “bilinçaltı, gerçeküstü, yüzüstü, olağanüstü” gibi. Bir işi bile isteye örtbas etmek anlamındaki hasır altı da bunlardan biriydi. Ama artık değil. Peki neden? Bu kural da artık yok mu? Yok ise “bilinçaltı, gerçeküstü” vb. diğer kelimeler neden hâlâ bitişik yazılıyor? Hasır altının diğer kelimelerden ne farkı var?

Yukarıdaki sorular ve belirsizliklerin dışında yerinde bulduğum güncellemeler de yok değil. Örneğin önceki hâli “unvan” olan kelime “ünvan”, “Allah müstahakını versin” olan ifade ise “Allah müstahakkını versin” olarak güncellenmiş. Zira makale redaktörlüğü yaparken yazarların ünvan olarak hatalı yazdıkları kelimeyi unvan olarak değiştirmekten yorulmuştum (bu arada Word hâlâ unvan olarak otomatik düzeltiyor=)). Öte yandan “layık” anlamına gelen müstahak kelimesinin ise belirtme eki aldığından neden müstahakkı değil de müstahakı olarak yazıldığını merak etmiyor değildim. Burada TDK’ye bir öneri yapmadan geçemeyeceğim. Halk ağzında söz konusu kelimenin müstahak olarak değil de sıklıkla müstehak olarak, yani –a harfi yerine –e harfi ile kullanıldığına şahit oluyorum. Gözlemci yanlılığı yapmak istemem tabii. Belki de sadece benim çevremdeki insanlar müstahak yerine müstehak kelimesini tercih ediyorlardır. Yine de bu konunun araştırılmaya değer olduğunu belirtmeliyim. Belki bir sonraki güncellemede yine galatımeşhur, lugat-ı fasihten yeğ olup müstahak yerine müstehak benimsenebilir. Sadece bir öneri=)

Bonus:

TDK’nin bazı yabancı kelimelere bulduğu Türkçe karşılıklara bazı örnekler:

Aspiratör-Emmeç

First Lady-Başbayan

Navigasyon-Yolbul

Petrol-Yer yağı

Self-servis-Seçal

Smoothie-Karsanbaç

TDK’nin bazı yabancı kelimelere Türkçe karşılık bulduğu örneklerle yazımı sonlandırırken yeri gelmişken bir sonraki yazıma ilişkin de spoiler vermek isterim. Çeviri stratejileri!

Bu arada spoiler kelimesine TDK tarafından henüz bir Türkçe karşılık bulunmadı sanırım. Sizce spoiler kelimesinin Türkçe karşılığı ne olmalı?

9 Temmuz 2023 Pazar

Galatımeşhur, Lugat-ı Fasihten Yeğ Midir?

Arapça kökenli bir sözcük olan galat, yanlış kelime veya söz anlamındadır. Halk arasında yanlış kullanıla kullanıla zamanla hatalı söylenişleri benimsenip meşhur olan ve bu hâliyle kabul gören kelimeler ve deyimler galatımeşhur olarak bilinir. Galatımeşhur bir kelime, atasözü ve deyim, sık kullanım sonucunda doğrusunun yerini alır. Başka bir deyişle aslına galip gelir. Dolayısıyla galatımeşhuru, doğru bilinen yanlış olarak tanımlamaktansa yanlışın doğrunun yerini alarak benimsenmesi şeklinde tanımlamak daha uygun olur.

Galatımeşhur uzunca bir süre kullanılırsa galatımeşruya dönüşür. Zira galatımeşhur olmuş bir kullanımın halk arasında değiştirilmesi ve doğru anlamıyla kullanılması pek de mümkün olmaz. Hatta doğru şekliyle kullanılırsa anlaşılmak bir yana, bilakis pek çok yanlış anlaşılmayı beraberinde getirebilir. Tıpkı bir önceki cümlede kullanmış olduğum “bilakis” kelimesinde olduğu gibi. Her ne kadar burada doğru anlamıyla kullanılmış olsa da bilakis kelimesi halk arasında çoğunlukla bilhassa kelimesi yerine kullanılarak bir galatımeşhura dönüşmüş durumdadır. “Tam tersine” anlamına gelen bilakis, “özellikle” anlamına gelen bilhassa kelimesi yerine kullanılarak bir galatımeşhur olmaktan kaçamaz.

Galatımeşhur kullanımların en ilginç özelliklerinden biri galatımeşhur bir kelimenin zamanla doğru anlamının tam tersi bir anlam kazanarak benimsenmesidir. Fakat burada galatımeşhurun bir kontranime dönüşmektense sadece asıl anlamının zıddı sayılabilecek bir anlama büründüğünün bilinmesi gerekir. Zira kontranim, zıt anlamlara gelen iki anlam barındıran kelimelerdir. Örneğin İngilizcede  “toz”, “kir” gibi anlamlara gelen dust kelimesi aynı zamanda “temizlemek”, “düzenlemek” gibi tam tersi anlamları da karşılar. Türkçede ise kontranime örnek olarak “dehşet” kelimesi verilebilir. Zira dehşet, hem “korkunç bir şey karşısında duyulan ürküntü” hem de “olağanüstü şeyler karşısında olumlu yönde şaşma” anlamlarını karşılar. Örneğin “Yılan görünce dehşeye kapıldı,” ve “Dehşet bir güzellik,” cümlelerinde olduğu gibi. Öte yandan paragrafın başında bahsi geçen özellikte bir galatımeşhur ise asıl anlamının tam tersi sayılabilecek sadece tek bir anlama bürünür. Örneğin “müthiş” kelimesinde olduğu gibi. Zira gerçekte “korkunç”, “korkuya düşüren”, “dehşetli (korkunç anlamında)” gibi anlamlara sahip olan müthiş, halk arasında zamanla gerçek anlamının tam tersi sayılabilecek “muhteşem” anlamıyla benimsenmiştir ve hâlâ da bu anlamıyla kullanılır. Bu durumda galatımeşhur olan müthiş, zamanla galatımeşruya dönüşürse ve “muhteşem” anlamıyla da sözlüklere resmi olarak girerse bir kontranim hâline gelmiş olur.

Halk arasında kulaktan kulağa yanlış aktarılıp hatalı kullanılarak galatımeşhura dönüşmüş pek çok atasözü ve deyim de mevcuttur. Örneğin doğru kullanımı “Kısa kes, Aydın abası olsun” (Aydın’daki efelerin abalarının kısa olması sebebiyle) olması gereken ifadenin, “Kısa kes, Aydın havası olsun,” şeklinde ya da doğru kullanımı “Sü uyur, düşman uyumaz,” (sü, asker, ordu gibi anlamlara gelir) olması gereken ifadenin “Su uyur, düşman uyumaz,” şeklinde kullanılması gibi. Buna ek olarak sıklıkla “Göz var, nizam var,” şeklinde hatalı kullanılan ifadenin aslı “Göz var, izan var,” şeklinde, “ince eleyip sık dokumak” ifadesinin aslı ise “ince eğirip sık dokumak” şeklindedir.

Galatımeşhur kelimelerin en ilginç özelliklerinden bir diğeri de “anlam çiftlenmesi” olayıdır. Bu özelliği anlam çiftlenmesi olarak tanımlıyorum. Zira bu türdeki galatımeşhurlar, zaten kelimenin özünde mevcut olan anlamın, kelimeye birtakım ekler ve/veya ifadeler eklenerek “çiftlenmesiyle” oluşuyor. Burada dikkat edilmesi gereken, anlamın “pekiştirilmesi” değil, “çiftlenmesi”dir. Dolayısıyla bu tür galatımeşhurlarda anlamın pekiştirilmesi söz konusu değildir. Bilakis bu durum, anlatım bozukluğuna sebep olur. Örneğin özünde “ince fark, ayırtı” anlamını taşıyan nüans kelimesi, “ince bir nüans” şeklinde kullanıldığında bu türden bir galatımeşhura dönüşür. Benzer şekilde sıklıkla “evlatlar”, “evliyalar” şeklinde “sözüm ona” çoğul kullanılan galatımeşhurlar da anlam çiftlenmesi olayına örnektir. Zira evlat (çocuklar) kelimesi zaten velet (çocuk) kelimesinin çoğulu, evliya kelimesi de veli kelimesinin çoğuludur. Fakat velet kelimesi, halk arasında çocukları azarlamak için kullanılan bir söz olarak benimsendiğinden (galatımeşhura dönüştüğünden) bu kelimenin sözlüklere söz konusu azarlama anlamıyla da girmiş olduğunun bilinmesi gerekir.

Galatımeşhurlar, yanlış duyma sonucu hatalı kullanılarak dile geçip benimsenen kelime ve ifadelerdir. Dolayısıyla galatımeşhurun oluşmasındaki en önemli etken, kelimenin yanlış duyulmasıdır. Galatımeşhurların zamanla gerçek anlamının yerini alması ve gerçek anlamını unutturması sebebiyle galatımeşhurlar, bu yazının başlığında da kullanılan deyişle ifade edilerek “lugat-ı fasihten yeğ (evlâ)” olarak nitelendirilir. Bu deyiş, “çok bilinen ve yaygın kullanılan bir yanlış ifadenin, sözlükteki doğrusundan daha iyi (yeğ) olduğu” anlamına gelir. Bu deyişe katılmıyorum. Bir kelimenin yanlış/hatalı kullanıla kullanıla gerçek anlamının yok olması ve galatımeşhurun gerçek anlamı bir virüs gibi ele geçirerek yok etmesi bana göre “daha iyi” bir şey değil. Zira bir galatımeşhur, toplumun her kesimi tarafından benimsenmemiş olabilir. Yani bir galatımeşhur, galatımeşruya dönüşmemişse beraberinde karışıklık getirebilir. Bu noktada arkadaşının “Nasıl görünüyorum?” sorusuna kelimenin asıl anlamını kullanarak “Müthiş!” diyen biri, arkadaşının bu ifadeyi “muhteşem” olarak algılaması sonucunda kelimeyi doğru anlamıyla kullanmış olmasına rağmen duygularını doğru bir şekilde ifade edememiş olur. Dolayısıyla bir galatımeşhur, galatımeşruya dönüşmediği sürece lugat-ı fasihten yeğ olamaz.

Galatımeşhurun oluşmasındaki en önemli etkenin, kelimenin yanlış duyulması ve bu hâliyle kullanıma girmesi olduğunu yukarıdaki paragrafta belirtmiştim. Öte yandan yanlış yazıla yazıla hatalı kullanılan kelimeler de mevcuttur. Buna ilişkin örnekleri bir önceki yazımda bulabilirsiniz. Bir önceki yazımla birlikte LogoPhile blogumda kelimelerin hatalı kullanımına ilişkin küçük bir seri oluştuğunu fark ettim. Bu seriyi “hatalı çeviri örnekleri” ve “çeviri facialarıyla” devam ettireceğime ilişkin bir spoiler verip yazımı sonlandırıyorum. 

OKURKEN OFFFF DEDİRTEN “TÜRKÇE OFF” AKADEMİK MAKALELER ÜZERİNE

Bu yazımda Türkçe yazılmış akademik (!) makalelerde tespit ettiğim çokça yapılan yazım hatalarını ele aldım. Başlıkta “akademik” kelimesini ...